Eski telefonunu eline alırsın,
yenisine geçici süreliğine veda etmişsindir.
Rehberine bakarsın hatırlaman gerekenler, hatırlaman gerekip de
ısrarla kabullenemediğin insanlar bir anda geçer gözlerinden.
Aklına gelir her şeyleri, gözünden ısrarla gitmezler.Sıksık
kapatıp açarsın, unutulmamayı dileyerek söyleyemedikleri son cümlelerini dile
getirmeye başlarlar.Susturmak istersin zamanında susturuşların gelir aklına;
bir güdü zorlar, dinlersin, anlatırlar susturmana kızarlar ‘özledim’ derler ‘susma’
derler susturma, gizleme.Ne kadar daha derler nereye kadar? Bu seninkisi ‘direnmek
mi boşuna savaşmak mı?’ derler.O zaman asla konuşamazsın söyleyemezsin
duymakta, yutkunmakta zorlanırsın.Neden dersin nerden? Sessizce bir gözyaşı
gelir, ağlamaya zorlar yine direnirsin o yine anlatır o zamanda ağlamamak için
direniyordun, şimdi neden?
Söyleyeceklerini bekler, söyletmediklerini söyledikten
sonra.Bu sefer kendine karşı koymaya çalışırsın.Yalvarma sırası sendedir.Kendine
yalvarırısın ‘sus’ diye.Konuşsan, konuşmayı becerebilsen dinlemekten neden
kaçtığını anlatabilsen diye başlarsın, kızmaya.İşte o zaman kızar sana yıllar
önce bitiremediği bir cümleyi söyler; ‘yine kendi kendine’.Öyle söylerdi zaten
hep kendim kızarmışım, kendim konuşurmuşum.
Belki kızma sırası bendedir, madem konuşacaktın neden
telefonumun bozulmasını bekledin, bekleyebildin?